Ben mutluyum. Evet evet, bu sartlar altinda mutlu olmam gerek.
Kendi mutlulugum degil mi? Insanlarla da bunu paylasmak guzel. Belki bir
zamanlar mutluyduk ki hala oyleyiz?…
Ama icimde bir mutsuzluk var. Ayni anda mutlulugu ve mutsuzlugu
tadiyorum sanki. Ben mutluyken bazi insanlari mutsuz ediyorum ister istemez.
Burada oldugum icin… Siz, biz boyle iken, ne gerek vardi? Bazen diyorum niye
buradayim diye. Deger mi bunca fedakarliga ve vakte diye? Bilgimi, varligimi ve
egomu tatmin ettigim icin mi buradayim? Muzik icin mi? Kendim icin mi? Kaderim
mi? Neyi animsadigimi bilmiyorum artik. Peki ya burada olmasaydim? Yine olmayacakti… Kendi kendine
cigiran bir saksagan iste. Insanca, ilkel ve basit dusunceler bunlar.
Nobel odullu Daniel Kahneman‘in konusmasini izliyorum da,
terazide bir denge olmayacak gibi. Iki mutlulugum var bu dunyada. Biri benim,
biri senin. Bu hepimizin birbirine karsi olan tek bagi. Iki mutlulugumuz var
herkese karsi, her seye karsi. Terazinin esit durmasi olanaksiz. Soyle bir
etki-tepki isliyor sanki: Terazidek su gibi … Ben mutlu olacagim bir seyi
yaptigimda seni mutsuz edebilecek bir bosluk yaratiyorum . Mutlusun ama o anda
bunu bilemezsin. Mutsuzlugun dengesi arttigi an o bosluga dusuyorsun cunku. O
zaman terazideki mutluluklardan biri agirliktan yere dokuldugunde oteki taraf
yere cakiliyor ve ama bu sefer az once butun agirligi yere dokulen mutluluk
yukari cikmis oluyor? Yukaridan akan taze suyu alip guce denge getirmeye
basliyor. Buna benziyor mutlulugumuz. Ama tek bir fark var terazinin bir kismi
senin oteki kismida benim degil. Bizim terazimiz o, terazilerimiz…
Bunun uzerine Billy Joel’un sarkisini dinlemek iyi geldi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder