28 Haziran 2011 Salı

Guc...

Sorunlarla dolu 1 ay geride kalmisti ve her zamanki gibi yenisi geliyordu... Insanlar masa basindaydi, tartisiyorduk... Fikirler havada ucuyordu, problem tartisiliyor, iyice desiliyordu, sorun x sorun = (yine)problem denklemi ortaya cikiyordu. Haliyle ben de bir seyler soyluyordum. Zaman gecmek bilmiyor ve her agizdan sesler, kelimeler yukseliyordu... Kendi dogrularini savunuyordu her bebek... Bilinmeyen gelecegi bilmeye calisiyorduk! Jack Daniel's durumdan habersizdi ancak 5. kadehten sonra reel dunya ve banal dunya arasindaki bir goz bebegine oturdum. Konusmalar sanki durmus, zaman donmus ve sessizlik hakimdi o an'a. Bakiyordum... Uzaktan anneannemin sesi geldi "Insanlarin isteseler cozmeyecegi hic bir sey yok yavrum!" diye. Elime baktim ve daha once hic gormedigim o tahta kasigi gordum, ancak o kasik aslinda elimde yoktu, bizim de degildi !? Insanliktan once yapilmisti o kasik ve hic kullanilmamisti kimse tarafindan... Birden bire gelecege gittim sanki, herkesi, herseyi kaybettim... Soguk, karanlik ve yalniz. Bos bir 19" wide screen monitor ile dertlestim orada sanki. Geri dondum ve artik cok daha gucluydum. Herkes buradaydi!

23 Haziran 2011 Perşembe

Sana Sone -V-

|


*Soyleyecek bir sey bulamazsin ya bazen... Agzin acilir, nefes alirsin ama kursaginda kalir o nefes. Ne disari ne de iceri...

14 Haziran 2011 Salı

Mola



Sevgili dostlar,

Dusuncelere boguldum su yogun donemde yazmaya birazcik mola veriyorum. Hadi gelin, sizi yasamaya davet ediyorum!

Sevgiler,
Uti


*Eger gercekten de mola verip vermedigini bilseydim, boyle olacak miydi?

13 Haziran 2011 Pazartesi

Ates(!)



Artik dokunamiyorum, cok sicak...
Elim komurlesmeye basladi! Geri cekmem lazim...




Dip Not: Enteresan bir rastlantidir ki, bu yaziyi yazdigim gunun ertesi sabahi cok buyuk hayati bir yangin tehlikesi atlatmis olmanin sansini ve huznunu hissettim. Duygularim ile fiziksel ogerlerin carpismasi gibiydi o an, anilar yerlerde ve kutulardayken, yillarin yorgunlugunun verdigi pasli, kirli, pecmurde ve gozle gorunmeyen kucuk bir yeri yirtik olan o elektrik kablosu metale surtunerek gaz borusunu delerken, parlayan sacaklarin ve kivilcimin gazdan nasil kactigini gorduk milisaliseler icerisinde. Adeta tutusturmamak icin kaciyordu, bogulmamak icin, bogmamak icin... Yok etmemek icin...
Isik hizindan bile hizliydi!

*Onlar senindi, daha dogrusu bizim.

U.A. - Onsoz


Bu yazim ilerde dusunup yasayacagim, kesfedecegim ve yazacagim bazi seyler hakkinda bir onsoz ve kisa bir ozet niteligindedir. Bahsetmek istediklerim kelimelerin dogasi ile yozlastirilmis ve anlamsizlasmis gibi gozukebilir, dolayisiyla yanlis dahi anlasilabilir.

_____________________________________________________________


Gunesin batidan dogacagi bir gunu hayal edin, bir an herseyin gercek olamayacak kadar guzel oldugu bu dunyadaki zit cekim yasasina karsi bir zitlikta mukemmelestigini... Zannetiginizden daha olagan bir sey bu... Hic uretmediginiz kadar varolan bir sey! Zihnimizin derinliklerinde olan ve milyarlarca insanin arayip bulamadigi bir sey! Peki ya bulanlar?


Zaman ve bilinc, bilinci isleyen zaman, bilginin yogunlugu ile her zaman ogrenmek, ogretirken ogrenmek, olmayan bilgiyi yaratmak… Tamam, hersey bu noktaya kadar guzel ama zamanin bu surecteki etkisi, olayi algilarimizin otesinde bir evren oldugu gercegi ile ortusturmuyor. Peki bu ne demek? Bunu cocukken dusunmustum; kas hafizasi, zihindeki algilar ve yetenege gore yonelmeler, temel 5 duyunun otesindeki duyular ve daha sayamayacagim milyarlarca sifatlandirilmamis oge-yeti. Bunlarin islenmesi ve benimsenmesi icin surekli bir zaman gerekiyor. Zamaninda liderler ustun irk yaratmak icin bu yoldaki en iyi kombinasyonlari kisitli zamanlar icerisinde yaratmaya calisti. Gerek psikolojik, gerek politik/siyasal, gerekse fizyolojik deneyler ile. Yasantilari ile bunu odeyenler bile vardi... Bilginin bir ruhu, enerjisi veya kimyasi olmasi olasiligi halen kesfedilemeyen bir sey aslinda... Ayni yasam enerjisi gibi. Dusunsenize beyin gibi bir organin verileri alip isleyen bir elektriksel fonksiyonu soz konusu iken, yapabileceklerinizin siniri yok gibi aslinda? Buradaki sinirlardan birisi zaman oluyor. Neden bir seyi dusundugunuzu hic dusundunuz mu? Basit bir ornek verecek olursak: Yeni dogmus bir bebekten nukleer reaktor yapacak o bilgiyi bilmesini bekleyemezsiniz ancak o bebegin onu ogrenecegi zamansal, materyallere bagli , lojistik, cevresel ve diger yonlendirici insanlar&hocalar araciligi ile o bilgiye ulasacagi kompleks parametreler ile dolu bir omurden bahsedebiliriz. Cok enteresan oyle degil mi? Hayal ettiginizin bir seyi gercege donusturebildiginiz belli parametreler ve olasiliklar var, ve bu taslari doldurdukca o nokta bir sekilde size geliyor (dusundugunuz gibi olmasa bile). Bu noktada merak ettigim sey ise beynimizin %10’luk bir calisma dilimini farkli noktalardaki aktivite ve farkindaliga gore kullanip, bilgileri alip butun bunlari nitelendirebiliyorsak, buradaki zaman surecini yok edebilmek sureti ile bu orani teorik olarak bilinen %10’un ustune cikartmak mumkun olsa gerek. Sonuclari bir yigin varsayim olabilir ancak reptil dusunce ve genetik dogamiz bu oranin ne yazik ki dominanti oluyor resmen. Bu ne demek oluyor? Dunyada insanlarin su ana kadar yaptigi herseyin yok oldugunu varsayarsak, yasama mucadelesindeki ilkel neandarthal seziler devreye girecektir. Temel ihtiyaclari aramak, bulmak olan ve etraftaki insanlar ile bir suru zihniyeti ile yasayacagi, gruplasacagi, takim isi yapacagi, digerlerine karsi guvensizlesecegi bir dejavu gibi tarihi bastan yazacaktir. Hayatini kaybedenler de olacaktir tabii... Bu noktadaki bilgileri yaratmak (bilim, sanat, iletisim, kultur v.b. - kisacasi her sey) rastlantilara, deneysellige ve bir seylere bagli kalma ihtiyaci ile yasama tutunma istegine donusecektir. Bu bilgiler savunulup insanlarin leyhine kullanilacaktir ve tabii ki aleyhlerine... Mesleki degerler yargilancak, para olmadigi icin alacak - verecek beklentileri farkli bir hususa donusecektir. Suyun yerini bilen/bulan yasayacak bilmeyen olecektir bulundugu o lokasyona gore. Aslinda ne kadar zor sartlardan arinmis bir sureci atlattigimizi biliyor olmaliyiz su an yasadigimiz dunya icin(!)


Nano psikolojik bir bakis acisi ile soyle bir deneyimden bahsedelim ki bence bu benim kafamdaki varlik felsefesini bile sorguluyor. Bir kac ornek ile bunun nasil oldugunu dusunmeye ve ommepati yapmaya calisalim… Mesela cok haz aldiginiz bir yer (herhangi bir an, bilgi veya kisi de olabilir) dusunun, manzarasi, muzigi, ruzgari, kokusu, dokundugunuzdaki temasi, sicakligi, huzuru, kokusu, varligi ve daha pek cok niteligi ile. O lokasyonda var oldugunzda yasadiklarinizi sadece orada oldugunuzda yasiyorsunuz oyle degil mi? O ani her an yakalayabilir misiniz? Bir acidan tabii ki kesinlikle hayir. Ama… Bu duygusal ve nano psikolojik kimyayi dunyanin neresinde olursaniz olun yapabileceginiz potansiyelinin farkinda olmak, sizi patalojik ve sizofrenik vakaya cevirmez! (Burada anlatmak istedigim seyi daha ilerde anlatacagim su an yanlis anlasilmaya cok musait.) Bunu yapabilmenin yontemi cok kompleks ve zor gibi gozukse de aslinda basit ve kolay. Demesi kolay ama yapmasi zor olan seyler gibi. Isin en ilginc yani da bunun kolay oldugunu bilebilecek bir durtuye sahip iken, her seyi o an orada olabilmeye, o ana sahiplenmeye ve ihtiyac duymaya iten sinirlamalarin ve sub-egolarin olmasi. Bilgiyi kesfederken bile aslinda bu yolu izledigimizi dusundunuz mu hic? Su an durun ve etrafiniza bakin, (bu yazinin yazim ve size ulasma sureci dahil…) etrafinizda varliginiz ile birlikte olan herseyin bir yapilanma ve olusum sureci var. Yani herseyin icinde insanoglu olarak yorumlayabilecegimiz bir bilgi var… Oldukca fantastik olsa gerek?! Bu durumun tam tersi daha dogrusu istem-disi olani stres altinda oldugumuz veya kotu olarak nitelendirdiginiz seyleri animsadiginizda da gecerli. O dusuncelerin hangi zaman araliginda ve nereden gelip bizi buldugunu merak ederim. Olmadigi zaman olan seyler bunlar… Ama kaynagini bulamayiz o an icin.


Isin bir de sosyal yonune bakalim. Gunumuzde mesleki bilgilerin bir kismi aslinda insanlarin kendini guvende, adil, sosyal guvence ve haklar cercevesinde, birey veya grup olarak hatri sayilir ve/ya kabul edilebilir derecede soz ve para sahibi olmasi ile ilintilidir. Mesela askeriye, polis, hukuk, ekonomi, siyaset gibi icinde farkli meslek birimlerinide barindiran ve sizi sisteme baglayan bir yapay-bilgi ve duzen havuzu bu. Yoneten ve yonetilenin oldugu… Hic dusundunuz mu, etraftaki butun insanlar ile sosyal olarak arkadas, dost, tarikat(?) veya kan bagi olarak on-yargilariniz ve sosyal sorumluluklar altinda verimli iliskilere sahip oldugunuzu? Olmasi mumkun olmayan sosyal bir fenomen ve utopya aslinda bu olay… Boyle olmasi kesinlikle istenemezdi olaya gunumuzdeki ve gecmisteki dunya duzeni cercevesinde baktigimizda. Dusunsenize, beklenti ve karsilikla is yapma durtusu(!) ve karsiliginda elde edilen ile yasamak ve yasatmak. Bu olmadan dunya yerinde durabilir mi? Bunu imkansiz kilan sizlersiniz… Belki gecmisten bugune bunu kabullenmeyen kabileler, gruplar ve tarikatlar olmustur duydugunuz uzere(!). (Aklima gelmisken: ailelerin, eslerin, arkadaslarin hatta sevgililerin kendi icinde bile bolunmeler oluyor ancak bu yikimlari yaratan seyler, gecmise dayali ve/ya gelecek kaygili ve yozlasmis olan bir sosyal duzen bunun asil sorumlusu. Insanlarin kendi iradeleri ile karar vermeyecegi bir kult yaratiliyor resmen!) Herkesin yalniz bireyler oldugu dogru ancak herkesin belli bir duzene bagli kalmayi isteyecegi kaybolmama, guven duyma ve inanma istegi de buradan geliyor olsa gerek. Devlet/Lider mentalitesi dahi boyle… Insanlar insan olan lideri ararlar ve secerler, insanlar insanlarin var oldugu ve yonettigi devleti secerler, insanlar insanlarin oldugu ordular ile savasirlar, kendilerini yaratirlar, uretirler, satarlar, bulurlar ve yok ederler. Metaforlar havada dolanir asirlar boyunca! Cok basit bir ornek daha: Yolda yururken bile bunlari cok acik gorebilirsiniz. Yakin arkadas ve dostlara yemekler ismarlanirken duzenin rencide ettigi bir evsize o degeri veremeyecegimiz bir sosyal duzen kurulu. Peki simdi suc mu ararsiniz? O evsizin o durumda olma sebebi onunla (yaptiklari ve/ya yap(a)madiklari) ilgili olsa bile pastanin buyuk payini alan sey; onun sinif atlayacagini bile kabul edemedigi ki zaten bilincinin ve bilgisinin temel ihtiyaclara dayali olarak ister istemez bloke edildigi ve yargilandigi bir yapi tasina bagli. Bu sey kapitalizm veya sosyalizm gibi ideolojiler ile bagdastirilacak bir sey degil, icilen bir bardak suda bile politika olmasi ile ilintili bir sey de degil. Bu noktada cok farkli bir dusunce yapisi ortaya cikiyor olaya felsefi acidan “insan” olarak baktiginiz an. Az once size bahsettigim gibi gecmisteki bazi parametrelerin o ani olusturdugunu&bicimlendirdigini goruyoruz istemeden. Isimize gelmezse gormuyoruz tabii(?) Ama ne yazik ki durum boyle…


Eger mutlu olmak ise olay ve insanlar mutlu olduklarinda sikilacaklari kanatine dahi variyorlarsa , aslinda biz cok yanlis kaliplara sigdirilmisiz demektir! Kizarmis kurbagadan hic bir farkimiz yok demektir! Kusursuzlugun bile kusur oldugunu kabullendigimiz ki aslinda taniminin sadece gorecelilikle sessiz kaldigi bir seydir bu mutluluk ve kusursuzluk gibi arzulanan ideler. Beynimiz, onu oyle tanimlayan yasantilar oldugu surece bunu boyle yorumlar ve biz boyle algilariz. (haz aliriz, yaratiriz , yok ederiz vs.) Hatta insanligin bu konudaki deger yargilarini kucuk ve uzucu bir ornek ile gozler onune serelim… Eger bir varligin yasamasini istiyorsak onun icin mucadele ederiz, Insan… Dunyada parayi kullanmadan para ile oynayanlar aslinda insanlarin hayatiyla siz fark etmeden oynayanlardir. Size deger vermediklerinden ve sizin icin en iyiyi isteyip yaratmadiklarindan degil , tamamen baska sebeplerden. Oyle bir dunya dusunun ki para gibi duzen saglayan bir kaynak ile silahlanmaya, kimyasal olarak kar yapmaya, insanlarin fiziksel varligini surduren bedenlerine zarar vermek ve onlari yonetmek ustune kurulu. Nasil oluyorda silahlanmaya trilyonlarca dolar yatirilirken insanlarin sagligi ve yasamasi icin olan arastirmalara o kadar yatirilmiyor veya gercekten gelismeleri icin ihtiyaci olan insanlara o paralar gitmiyor ? Hatta insanlarin sagligini bozup onlardan kar etmek icin anlasmalar ve hastaliklar dahi yaratiliyor? Hatta Insanlar ucuza kullaniliyor kendini kabullendigi sosyal ortamlarinda. Nicin hayatimizda yaratilmis olan bu nano psikolojik plasebo etkisi ile deger yargilarimizi degistirip beklentiler icine sokuluyor insanlar? Kusur aramak ve yaratmak icin kusursuzlugu aradigini zannedenler, kazanmak icin baska insanlara problem yaratmak isteyenler, egolarini sinirsiz oranda tatmin edemeyenler, olmayanlar ve olamayacak olanlar… Daha sayabilecegim o kadar cok sey var ki aslinda…


Kafamda bir muzik var su an… Bunu gercege donusturmek icin gereken uzun bir surec var. Sizin zihnimdeki muzigi, dusunceyi, bilgiyi, hisleri kisacasi her seyi aktarmanin oldukca zaman alan bir yolu var. Meteryallere dayali olarak bile onlari reele cevirmek, yazmak, kayit altina almak, yorumcuya , uygulayan veya uygulanan kisiye ve gozlemciye sergile(t)mek gibi bir donem ortaya cikiyor. Islenen bu bilgi/muzik (simdilik bu olayi boyle tanimlayalim) kaliplara oturtulmus olarak veya diger insanlarin anlayabilecekleri sekillerde onlarda uyari alacak sekilde yerlesiyor. Yani soyle ki, benim kafamdaki muzigi aslinda ben hic bir zaman yaratamiyorum gercek dunyada. Bahsettigim bu yaratilis icin olan zaman sureci gecse dahi, muzigi dinleyen sizler benim duymak istedigim gibi duymuyorsunuz. Nedense ben bile oyle duyamiyorum dinledigimde? Siz kendinizde fark ettiginiz bir yasantiyi icinde bulurken ve yaratirken, benim zihnimdeki o muzik size iletmek istedigim gibi ulasmiyor. Dilimiz bile oyle … Bu noktada demek istedigim sey; muzikle size bir sey anlatmaya calistigim degil, asil su ana kadar anlatmak istedigim seylerin size nasil ulasmadigi ve ulastigi gercegi. Cok farkli, tanimsiz… Tanimlamanin bir yolunu bulacagim ama su an degil. Ne yazik ki bahsettigim gibi, zaman gerekiyor…

11 Haziran 2011 Cumartesi

Ph.D.

Eger sen hayal etmezsen,
Zaten olmazdi...


*Gercekten de bana soyledigin gibi dilegin o muydu? 
Ya da benimki mi sendin?
Bence "İnsanlar sizi hayal kırıklığına uğratmaz. Sadece siz yanlış insanlar üstüne hayal kurarsınız!" sozunun postunu attik uzerimizden...



8 Haziran 2011 Çarşamba

8 Haziran

(Bu yazim belli lumpenlikler, kliseler ve Panama kanalindaki denizcilerinin konusma duzeyini icerebilir...)

Benim zaman kavramim artik islemiyor, Bir saniye icinde yillari yasayip hissedebilmek beni "Utar" yapti. Amerika - Turkiye arasi yaptigim TK 23R3N sefer sayili ucaklar bile o bir saniye gibiydi. Taksiye binmek bile daha zordu benim icin. Bunu anlamak icin ommepati yapmak gerek. Uzaklik, yorgunluk, derinlik, hayaller, boyut gibi kavramlar + ve - lerini cekerek beni yasatiyorlardi. Gectigimiz sene bu *hissi yasadigim an 8 Hazirana idi. 7 Haziran gecesi Turkiye'ye ilk gelisim(!) icin o kadar heyecanliydim ki, kelimeler ile ifade edemem. Kimi ask der , kimi hasret, kimi de huzunlu bir bekleyis... Bu *his ile ilgili bir sey yazmayacagim... Belki de Kavusmak denebilirdi buna gelenksel ve klise bir tanimlama ile. Ne tesaduftur ki yine TK1 sefer sayili (daha once bunu bile fark edemeyecek kadar yogunmusum demek ki?) 8 Haziranda Amerika'ya gidecegim ve insanlik tanimi ile yil donumu olan 8 Haziranda gecen yilki durumun tam aksi istikametini aksi yone dogru yasiyorum. Sanki 9. sinif bir tiyatro oyunu gibi... Ama sahnede kimse yok, sadece zaman var.

Simdi ise bu *hissi ortadan kaldirmaya calisan bir balikci gibiyim. Kaptanliktan terfi ettim(!) Bu kadar mi dusecektim? Bulmadan aramamistim bile, ben onu avlamamistim bile, takilacagi oltam bile yoktu. O *his belirginlesmisti zamanin dahi olmadigi baska bir tiyatro sahnesinde. Bazen repliklerimin disina ciktim ama **niyetim ayniydi, seyirciler kendine gore yorumlardi beni. Bana gore yorumlanmak oyle degildi cunku. Oltadaki balik replikleri duydukca canlandi, replikler benim boguldugum denizde onu yasatiyordu cunku. Kim yazmisti ki bu tiyatro oyununu? Irlanda'daki bi tavernada takilan alkolik ve kendini korsan zanneden bir sizofren miydi aslinda bu kaptan? Ya da mutlak sogukta dusunceleri dahi donmus bir viking mi? Kim bilir... kime *niyet kime ***kismet derlermis...

Yeni gelen rollerime baktim yonetmenin verdigi... Aglarken gulemedim bile mutsuzlugun verdigi o mazosist korku ile. Her ne -ist ise artik: her dusunceyi ve hissiyati etiketleme ihtiyaci duyan bir zihin toplulugundan gelen bir yonetmendi . Replikleri buna gore yazardi. Cok bilgili ve sevgi dolu... Inanarak ve rolumu yasayarak oynardim, zamansiz bir sahnede yedegim bile yoktu... Yedegim olmadigi icin hep burada olmam gerekirdi cunku bu rolu tek bir kisi oynayabilirdi. Yalniz, essiz ve terk...

Yonetmene karsi ciktim, yeni rol *hislerime uymuyordu. Bu *hisler ile o rolu oynayamazdim. Daha fazla bekleyemedim ve tiyatro sahnesini terk ettim ucsuz bucaksiz o cikisi arayarak... Size bahsetmis oldugum o zaman kavrami icerisinde bi kac asira kalmadan kayboldum zihnimin derinliklerinde. Kuantum parametreleri bile labirent olmustu, cunku zaman orada islemiyordu!!! Cikis yoktu, zamani ilerletmek icin en sevmedigim seyi yapmam yani o labirenti yikmam gerekirdi. Tam bunu yapmaya kalkarken ayagim eski repliklerimin yazildigi kagit topluluguna takildi ve dustum... Bi an bunlari yakmam gerek diye dusundum ama yakmadan once icindeki *niyetleri bir kez daha gormeyi arzuladim. Dostlarimi, arkadaslarimi ve ailemi animsadim nedense... 8 Haziran gibi ayagima gelmisti hepsi... O an yoktu, okumayi ve yazmayi bile bilmiyordum belkide, baktim, dokundum ve okudum. Yer yer guluyor, sinirleniyor, ic cekiyor, gelisiyordum... Bi kac replik gozume takildi. *Niyetimin rencide edildigi, kelebek etkisine gore rolleri degistigim cesitli parametreler ve yonetmenin arzu ettikleriydi bunlar.

Charles Gate 56 da yasayan C. Lee isimli bir arkadasin numarasini bulmam gerekirdi rol geregi. Kapiyi acar ve kapardi belki. Almam gerekeni alirdim iceriden. Ama dusuncelerim rotar yapti... Rolumu atlamis miydim?

Asagilara dogru indim biraz daha; masadan kalkarken " Uzgunum arkadaslar, benim gitmem gerekiyor" repligimi soylememistim. O gece masada icerken mum isigi repliklerin bir kismini yakmis ve dogaclama yapmistim sanirim! Ama niyeyse o da olmamisti.

Cok fazla karlanmis replik vardi, daksil ile silinmis olanlar, bosluklar , yenilenenler , aciklama yapilan dip notlar. Biraz daha safya geceyim bari dedim. Sonradan eklenmis bir replik gordum; "Hey bro, you shouldn't put these ones!" bana gereksiz gelmis olmali ki ustunden sonradan 13 kez gecilmis. Cok Inanmistim rolume ama yonetmen benim rolume inanmadi ve sahneyi kesip atti. 13 kez gectik, sonra iptal... Lanetli sayi 13 derlerdi ya?

Yanlis yazilmis ve arka arkaya gelen replikler vardi, onlari koparip attim sonradan. Yersiz olmaliydi yonetmen icin. Dil ve algi boyle bir seydi!

Numara yapmadan numarayi soruyordum, sinirli... olmaz ki boyle?

Sayfalarca bosluklar vardi, ici dolu olan ama yonetmenin gormezden geldigi...

Oltaya takili olan ve goz yaslarindan islanmis bir sayfa buldum, "Pecete alabilir miyim lutfen?" yazmiyordu ki sayfada?!? Ne yaziyordu?!? Nezaket bu olmaliydi ama, ama *niyetim bu degildi ki? Pecete istemeliydim belki ama artik nafile... Kelebeklerin etkisi ve diskilari vardi uzerimde resmen. Lanet gibiydi. Peceteyi bu sayfadaki goz yaslarini kurutmak icin kullandim. Rol yapmaktan korkmustum ve sonraki sayfalara baktim... Daha fazla okumak istemedim zaten.

Zaman durdu geriye gitti , ileri gitti... Makarasi koptu adeta icimde! Gecmisin nedenini ve sebeplerini buldugum ve buna inandigim, su andan keyif aldigim, gelecege baglandigim bu rolu ve muzigi dinledim... Muzik , muzik susmustu... Es'ler konusuyordu.

Aniden ucagin motor sesi belirdi o sessizlik icerisinde! Ucakta uyuya kalmistim galiba... Saate bakti; 8 Haziran mi? Yine geliyordu o gun... Bu sefer yine gitmek icindi... Umuda mi? Hayir... Peki donmeyi istemeyecegim bir yere mi gidiyordu? Bilmiyorum... Gitmek zorunda miydim? Sanirim evet... Ama gecen sene zorunlu degildim, sadece istiyordum...

Hoscakalin!


* his :anlamina sakin bakmayin cunku hissetmeniz gerekir..
** niyet: hic bir zaman bilemediniz ki, sadece zannetiniz...
***kismet: evet evet, gittigim yerin sozlugunde de ayni anlama geliyor...


*Yolculuk belli ama istikamet belli degil? Sorun bu olmamaliydi...

5 Haziran 2011 Pazar

Sana Sone -IV-


Sone yazmak icin kurallara gerek yok, asik olmaya da gerek yok... Varolmasini istedigimiz bir insanin mutlulugu, bu hayat aslinda. Bedenimizde hapis kalan somut ve soyut nitelikler bizi insan yapar. Yarattiklarimiza baktimda; bir anda yok olabilecegi gercegi ile her an yarattigimiz niceligi bizi bagli kalmak ve kaybetmeme durtusune itiyor.

Hic birseyi sorgulamayacaksin, yargilamayacaksin aslinda. Bunu yaparken o reptil beyine karsi kaybediyoruz her hamlede. Ic-guduler bizi ele geciriyor, duygularimiz bizi kontrol ediyor. Savunmasiz kalan bir kedi yavrusu bile bizden daha guclu oluyor o an. Iste bu noktada; Bedenlerimiz birbirimizden yer ve zaman olarak bile farkli yerlerde olabilir, ancak bizi bagli tutan baska bir sey var... Ruh gibi.. Bunu dinsel olarak degerlendirmek bile insanin kendi icindeki baska bagliliklari sorguladigi gercekligini degistiremez! O bag kopmaz, yok olmaz, kuculmez, buyumez... Tanimsizdir ve tanrisizdir... Duygusuzdur... Zaman dahi yoktur. Bizi gercek yapan seydir o... Bebegi doguran ve hayati hediye edendir... Bilim, ilim ve sanat bile o muhtesem enerjiyi arar ve yaratmaya calisir. Kimi yaraticiya baglar kimisi rastlantilara, mucizelere... Veya hic bir nedene...

Kendi dogrularimizi yaratip onlara inandigimiz bir sistemimiz var. Anlayamadigim bosluklar var bu sistemde, kendimizden bir seyler arayip buldugumuz. Bunu dogrulara gore degerlendirdigimiz ve varsaydigimiz. Ben de boyleydim, sen de... Diger insanlarda... Herkes farkli bakiyor, herkes farkli biliyor... Hayatta 3 yanlis 1 dogruyu goturmuyor ancak bazi noktalar oldukca belirsiz kaliyor. Anlatmasi ve tarif etmesi guc olan devasa bir orumcek agindaki, bazilarimizin gordugu ve goremedigi noktalar bunlar, ama herkesin o agdaki nokta dagilimi farkli. Ayni orumcek aginin ustundeki kar ve su kristalleri gibi. Belki yanindan gecer ama tam o noktaya saplanmaz dusunceler, sanilar.. Bu dunyada bir sey olmuyor, cok yozlasmis bir zihin agi var, yerlestirilmis, gorecelilestirilmis... Kafamda bu sistem ile ilgili soru isaretleri var, kendimle ilgili degil. Surekli o orumcek aginin bir yerine elim takiliyor, cekiyorum, oteki elim orada kaliyor bu sefer. Agdan tamamen kurtulusun bir yolu olmali! Orumcekler beslenmek icin geliyorlar surekli, biz dogdugumuz an onlarin agina takilmisiz... Bu urkutucu ama halinden memnun olanlar da var tabii ki! Bazi seyleri kabullenmek erdemdir, guctur ama bu konuda ayni seyi soyleyemeyecegim.

Az once bir kisi daha kontrolunu kaybetti, bunu gordum... Cok yakinimdaydi kendisi. Aglar onu iyice sarmisti! Kendi istemedigi seyleri kendisinden istendigi gibi , kendi istiyormus gibi istedi. Yok olusu ve yok etmeyi care gosterdi... Guvensizdi ve yalniz... Iki ucu gaytali degnek... Ama care bu degildi, asil care o degnegi temizlemek, yani bizim elimize dogar dogmaz verilen o degnegi...

Yasantimiz ile birlikte bu tarihin icindeyiz... Bir seyler oluyor,olmuyor, artilar ve eksiler var... Konumlandirilmamis ve henuz yaratilmamis olanlar bile var. Dusunmemeliyim belki? Savasiyorlar hala... Hala... Bunun varolmasini isteyenler artik yoklar, ama, ama niye boyle? Offf ki ne off...


*Anne?

!

Insanlarin bilincaltina yerlestirilmis bazi normlar beni yok ediyor resmen.. Gunumuze kadar bunlari getiren o kaliplasmis mentaliteyi yaratan yozlasmis evrim kalitlarini yok etmek istiyorum... Eger onlari yok edemezsem ben, yani kendim yok olacagim cok yakinda... Sanki hic birsey notr ve saf degil, hersey isimlendirilmis, kaliplara sigdirilmis ve konumlandirilmis! Onyargilara erismis olan insanlar bunlara inandirilmis! Bunu fark etmek bile dayanilmaz oluyor benim icin!