30 Kasım 2011 Çarşamba

24 Kasım 2011 Perşembe

Sarilmak

Gecen ders tek tek pismanliklarini anlatan genclere hoca guzel bir sey soyledi,

Pismanliklarinizla yasamayin, birakin gitsinler! Yoksa sizi cozumsuzluge dogru gotururler. Keske diyerek gecmisi degistirmeyi zaten beklemeyin. Keske "keske" demeseydik de zaten, o ayri konu. Pismanlik duydugunuz seyden dolayi sarilmak isteyeceginiz birilerini bulmak ve umut bicmek istersiniz. Belki yanlis kisilere bile sarilabilirsiniz.  Ama unutmayin ki, asil sarilmaniz gereken kisi: sizsiniz, kendiniz.

Kendinizi sevmeyi bilin ve lutfen once kendinize sarilin. Yalniz degilsiniz...

Muzikle insanlara ulasabilmek???


23 Kasım 2011 Çarşamba

Oracle

Arada sirada onu ziyarete giderim kahvesini icmeye. Bana beni anlatir, ben de ona sadece kendime anlattiklarimi anlatirim.

Butun bunlari nasil yasiyorum? Bu rastlantilar&olasiliklar, butun hepsi, nasil ustuste geliyor? Sanki her sey hazirlanmis gibi sadece benim uzerimden gecmemi bekliyor birileri. Nedenini soruyorum ona? Her sorudan sonra bir sessizlik, hemen ardindan bir yudum kahve...

Aslinda her zamanki gibi tek bir sorum var ona, o da "neden?". Karma, kader, yildizlar? Yuzunde biraz daha tebessum  ve dortlu Lyra (lir) takim yildizi yerine oturuyor (ama onun liri, sesidir). Lir calmaya basliyor... Evrenin benden bunu istedigini, bunlari yasamam gerektigini soyluyor o lir. Boylece evrendeki gorevimin asamalarini gecebilir ve onu gerceklestirirmisim. Peki ya duygularim, onlari niye kontrol edemiyorum? Beni de kontrol etmiyorlar ama beni yogruyorlar parmaklariyla acitarak. "Buna her sey dahil, gorevini gerceklestirmek icin onlari da hissetmelisin belki de?" diyor. O zaman evren, benden butun bu baglari fark etmemi de istiyor ve bunun icin ortami uygun hale getiriyor. Bir takim parlamalar birakiyor bende, istesem de bilemeyecegim seyleri... Gorevimin ne oldugunu, ben daha bebekken kulagima fisildamadilar ki- kalbim atmaya basladiginda verildi gorev.

Kahvenin son yudumlari, saat gece 2 sulari...  Artik dusunmekten yorgun ve kirmizi gozlerim camdan disari bakiyor biraz dinlenmek icin. Sessiz degil buralar, sadece soguk... Hem de goz pinarlarimi donduracak kadar. Gelecege bakmak icin artik telveye gerek yok. Cunku o geliyor zaten, gelecek...
Telve bahane, gerisi sahane!

Tesekkur ediyorum ona bir kez daha. Tadi damagimda kaldi her zamanki gibi.
Ben en iyisi gideyim yeniden gelmek uzere.
Daha once de dedigim gibi...


22 Kasım 2011 Salı

21 Kasım 2011 Pazartesi

Oyun

Bana o hamleyi yapmamami soyluyorsun.

Ama eninde sonunda sen yapiyorsun.

Peki oyunu kim kazandi dersin?

20 Kasım 2011 Pazar

*Enigma




























*Bugun Utaristan'a nam-i deger Enigma'yi davet ettim.
Ingilizler gibi karmasik degil,
Ama cozulebilir de degil.
Ne analog, ne de dijital.
Tamamen organik bir Enigma. 
"Sir" unvani almayi da beklemeyin...

17 Kasım 2011 Perşembe

Ozlemek...


Buraya yazamayacagim pek cok seyi ozluyorum. Hatta bu yaziyi okuyan seni bile. Belki henuz tanismadik ama olsun, elbet bir gun ozleyecegim. Sen de beni, ozume daha da cok indikce ozleyeceksin. Insan kendi ozunu baska bir insanda bulmaya basladigi icin ozler. Kendisinden bir parca olur o oz…  O eksik oldugunda ozler… 

Acaba kendisini mi ozler insan? Peki ya yapilan seyleri ozlemek? O zaman kendi ozumle kalabilmeyi de ozluyorum…

Ozlemle,

Laya


Laya: her seyin olmasi gerektigi zaman diliminde gerceklesmesi.

Kimisi icin fren, kimisi icin groove, kimisi icin bir yagmur damlasi, kimisi icin ask, kimisi icin kirmizi telefon, kimisi icin bozuk bir dugme, kimisi icin zafer, kimisi icin yeni yapilan yol, kimisi icin bebek, kimisi icin kanser, kimisi icin dom(e), kimisi icin bir kose, kimisi icin siyah duman, kimisi icin yanan bir fitil, kimisi icin kucuk bir gulumseme, kimisi icin C+, kimisi icin tsunami, kimisi icin sari otobus, kimisi icin bir dovme, kimisi icin hac, kimisi icin biraz sumak, kimisi icin halley kuyruklu yildizi, kimisi icin ‘buldum!’ diyebilmek, kimisi icin zarftan cikan o ilk koku, kimisi icin hayal olan, kimisi icin “artik cozumu var”i duymak, kimisi icin banka hesabi, kimisi icin baris, kimisi icin bitirmek, kimisi icin kolcakli sandalye, kimisi icin sabahin 4:38'i, kimisi icin uzatilan el, kimisi icin bir sise rom, kimisi icin deklansor, kimisi icin gerekli olan 35 kurus daha, kimisi icin sicak bir yuva, kimisi icin kader, kimisi icin devrim, kimisi icinse goz goze gelmek…  

Layasi, ragasi ve talasi ile…

Agir-aksak olmadan yola devam edenler onlar. Cihanin dort bir yaninda onlar. Divanindan sufilere, sarayindan da kolelere uzananlar... Tuttugu altin olanlar, soyledigi ise tarihe altin harflerle kazinanlar onlar. Bazen temizlikciden doganlar, bazense olen dokuz kardesten sag kalan ikisi onlar. Tarihi ciplak ayaklari ile degistirmeye calisanlar onlar. Oraya nasil geldigi ciltlerle anlatilan ama etrafinda hic yasayani olmayanlar. Suratlari asla cizilemeyen, bembeyaz , nur gibi bir top olanlar. Kendinden oncesi ve sonrasi diye anilan olumsuzler onlar. Mayasi tutanlar onlar.

Daha dogrusu, Layasi tutanlar…

16 Kasım 2011 Çarşamba

HR-YJMT-CGVNRCK



Kimse bilmiyordu
Surekli soruyorlardı.
Kimi, kime?
Orası bilinmez işte...


*Evet, Sen?

Kurgu

Sana yine sorularım var.
Nasıl yaptın?
Bu kadar mükemmel bir kurguyu
Nasıl hazırladın?
İlimsel bir açıklamasını arıyorum
Nasıl, nasıl?!
Bu senaryo,
Bunu sen mi yazdın?
"...Oscar goes to.."
Lütfen kısın şunun sesini!
Siz de çok konuşuyorsunuz zaten!
Miles dinlemek istiyorum...
Onun boşluklarını...

---


*Inanmasi oldukca guc...

15 Kasım 2011 Salı

Ilhan Hoca



Hayatim boyunca pek cok hocam oldu.  Hepsinden bir suru sey ogrendim. Bilgi daarcigimi genislettim. Ama bir hoca benim kendi kendimi kesfetmemi sagladi. Ilhan hoca... Ondan ~ogrenme~nin otesinde "kendi kendime ogretmeyi" ogrendim. Daha da onemlisi bilgiyi yaratmayi ogrenedim. 



Onun acik dersine ilk girdigim gunu hala dun gibi hatirlarim;



Bundan yaklasik 12 sene onceydi... Okulun ust katlarinda daha once hic ugramadigimiz bir bolum vardi. Louie Anderson ve pokemon gencligiydik o zamanlar. Bilgisayar oyunlari, derme catma muhabbetler, hayatla ilgili hic bir seyi umursamadan ve bilmeden mutlu mesud yasayan bir genclik kusagiydi o. Arkadaslar ile birlikte Ilhan Hoca hakkinda surekli sehir efsaneleri duyardik. Ders yapmadigi zamanlar 3. turden varliklar ile kontaga gectigi ve zekasinin normal insanlara gore katbe kat ustun oldugu gibi seyler... Ister istemez merak uyandirmisti bizde. Ardindan hemen bir gun kararlastirdik ve dersine katilmaya karar verdik. Sonunda, okulun (bizim icin gizli olan) o katina cikacak cesareti gostermistik. Heyecanli bir bekleyis ve merakli gozlerimiz vardi. Daha once hocanin fotografini bile gormemistik! Kapsinin onune geldik ve iceriden cesitli kompleks caz akorlari geliyordu. Sonra konusmaya basladik kapinin onunde . Bir yandan "Acaba rahatsiz etmesek mi?" diyorduk, bir yandan da kapiya yaslanip olan biteni algilamaya calisiyorduk. Ilhan hoca kapidan gelen takir tukur sesleri fark etmis olacak ki hemen kapiyi acti ve "Buyrun cocuklar, hosgeldiniz!" dedi tatli bir gulumseme ile. Biz sasirmistik!? Normalde okulda hic bir hoca boyle bir tepki vermezdi. Hemen bizi optu, ardindan iceri davet etti tum sicak-kanliligi ve lavanta kokulu kolonyalari esliginde. Odasinin iki bolumu vardi ve ortada okulun en iyi Steinway'i duruyordu... Piyanonun oldugu o bolum derslik bolumuydu. Oteki de kendi odasiydi. Odalarin duvarlarini hatirliyorumda; Bill Evans portresi, uzerinde yesil renk “yellow” yazan sari turnusal kagitlari, Bilim & Teknik dergisinin Kuantum ve Uzay hakkindaki envai cesti posterleri, fraktal renkler, Ataturk'un daha once hic gormedigimiz fotograflari, kendi eserleri ve yazdigi dergiler ile ilgili afisler, Avrupa’dan cesitli kartpostallar, Leipzig'li muzisyenler, filmler ile ilgili cesitli brosurler vs. Bir hocanin odasindan cok kendi evini andiriyordu adeta. Icerideki odasina gectik. Oturmak icin farkli farkli sandalyeler vardi. Belli ki insanlar Ilhan hoca ile sohbet etmeye geliyordu dersten arda kalan zamanlarinda.  Bir Professor icin cok mutevazi bir odaydi. Her sey farkli farkli yerlerde ama derli toplu bir duzen icerisindeydi. Daha kendisiyle konusmaya baslar baslamaz bir seylerin farkli gidecegini hissetmistim. Daha henuz 11-12 yasinda olmamiza ragmen o an konusmaya basladigimiz konular, Ilhan Hocanin bizi yasimiza gore yargilamadiginin en buyuk gostergesi gibiydi. "Bu cocuklar bunu bilir mi? Algilayabilir mi?" demeden konusuyordu. Kuantum mekaniginden fizik kuramlari & buyuk patlama teorisine, Avrupa sinemasindan politikaya, burjuvaziden kapitalizme ve sosyalizme, Fransiz empresyonizminden dodekafonik muzige , Hristiyanlardan budistlere... 



Belli ki Ilhan hoca hayatini tam anlamiyla yasiyordu ve ogrenmeyi~ogretmeyi cok seviyordu... Bilgisiz oldugunuz icin sizi yargilamaz, uzerinizde de kompleks, stres ve baski yaratmazdi. Onunla ayni fikirde dahi olmayabilirdiniz? "Hocalar savasmak icindir!" diyen bir dergah bile onunla hos bir deba yapardi.  Henuz orta-okul ogrencisi olmamiza ragmen Yuksek Lisans ogrencileri ile ayni konulari analiz ediyor ve onlarin yapmis oldugu projelere, tezlere biz de ortak oluyorduk. O gittigimiz dersler bana buyuk ilham kaynagi olmus olacak ki her seyi birakip sadece verdigi projeye kanalize oldugumu hatirlarim. Pek cok muzik dinliyorduk onun dinleti saatlerinde. Cagdas muzigi ve cazi benimsedim onun derslerinde. O dersten sonraki heyecan ile o zamana kadar ogrenemedigim muzik daarcigimi kullanarak kompozisyon yazmaya baslamistim. O kadar hevesliydim ki orkestrasyon bilmeden ilk orkestra muziklerimi yazmistim! Daha konservatuvar mezunlari partitur dahi bilemezken biz "Wozzeck" operasini analiz ederdik.  Ilk yazilarima da onunla yaptigimiz konusmalardan sonraki dusuncelerimi kagida dokerek baslamistim. Edebiyat hocam yazimdaki farkliliklari gormus olacak ki o donem yapmis oldugum bir odevin okul dergisinde kullanilmasini tavsiye etmisti. Oteki taraftan da Internet dergilerinde paylasilmasi bile istenmisti. Ne edebi bir dilim vardi ne de gramer&dil bilgisi acisindan ciddi bir alt yapim. Sadece yazmak istedigim icin yaziyordum. Ilhan hoca, "Ilham hoca" olmustu benim icin sanki...



Dunyadaki egitim sisteminin aslinda ne kadar da homojenlesip, kontrol edilmeye calistigini dusundum. Aslinda sinaptik sinirlarimizin olmadigini... Hayatta bazen oyle insanlar karsiniza cikar ki, sizi hic tanimaz hatta tanisa da unutur. Siz onu hep anarsiniz ve dusunursunuz hayatiniza ne kadar cok etki ettigine dair. Size ogretir ve biz, biz birbirimize ogretiriz...

Dilerim hepinizin hayatinda bir Ilhan Hocasi olur ve muhakkak ki bir noktada da olmustur!


Dunya

Dunya o kadar kucuk ki,
Iki parmagimin arasinda tutacak kadar!
Eger biraz daha sikarsam,
Benimle butunlesecek kadar!

10 Kasım 2011 Perşembe

Masa

Sorgu masasinin basinda oturan,
elleri bagli olan
ben
ve beni
hic bir sekilde suvalsiz sorgulayan,
surekli etrafimda dolanan
ben.

"K" olmak

"K" olmanin ne kadar buyuk bir nimet oldugunu bilmiyorsunuz bazen. Sikayet ediyorsunuz sukur etmek yerine... Sadece "K" ile basbasa olmanin gucunu hic birseye degisemezsiniz. Istemiyorsaniz "K" olmazsiniz. Istiyorsaniz ve bundan hala memnuyetsizliginizi dile getiriyorsaniz (?) o zaman "K" oldugunuzu bilmiyorsunuz demektir. Ben hayatimin en buyuk asamalarini, kararlarini ve yaratilarini "K" oldugumda verdim, veriyorum, verecegim... Bazen ona ihtiyac duyuyorum.

Benim "K"'m, benim Utar'im...


Saat Kulesi


Aynen o paslanmis saat kulesine vururken dedigim gibiydi.

Ama artik bos tinliyor ici...

9 Kasım 2011 Çarşamba

Haci Bektas Veli

Haci Bektas'a yolum duser bazen... Farklidir oralar biraz. Bazi sairlerin ve yeteneklerin "Tikandi Baba" musluklari da orada akar, tam testinin icine dogru. Tasmaz, oldugu yerde kalir... Eskidir oralar ama gunumuzde cagdas-modern diye tanimladigimiz ve hala yapamadigimiz ideler yasar orada! Farklidir, her yerde olmadigi gibi...

Otobusten iner inmez o mutevazi belediye binasi gozume carpar. Hemen uzerinde Haci Bektas Veli'nin dev bir afisi vardir ve altinda ulvi bir soz yazar "Incinsen de incitme..." Enteresandir ki oraya gittigim zamanlar hep incinmis oldugum anlara denk gelir. O yaziyi gorurum ve dusunurum, "Ben de incittim mi acaba?" Peki incitmemek mumkun mu? O an etrafimdaki insanlar toparlanir, herkes can-mal ve cay&muhabbet derdindedir. Ben ise bir dakika boyunca hic birseyi umursamadan o yaziya bakip ozur dilerim cok derinlerden bir yerden. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, ne zaman olursa olsun... Yine de ozur dilerim.

7 Kasım 2011 Pazartesi

"Paradox"

Sonunda!
Sabaha karsi 7 gibi bitirdim...
Uykusuz bir geceden sonra,
Ama yine senin gibi olmadi...
Seni bulamadim, yaratamadim...
Belki,
Belki de duymam lazimdir ilk once?

5 Kasım 2011 Cumartesi

4 Kasım 2011 Cuma

Kelebek Etkisi


Bugun,
Iyi ki dogdunuz, dogacaktiniz ya da dogacaksiniz...

Tekirdag'daki bir kelebegin kanat cirpisinin Boston'da firtina cikarmasi gibi...
Onlar derler ki; d (f t(x), f t (y) ) > exp(at) d (x,y) 
Haydi oradan, hemen kaleme sarilmaya luzum yok!

Sadece bir gun yasayabilen bir kelebegin hikayesi bu.
O bir gunun buradaki yillara es deger oldugu...
Onlar derler ki; E = mc2
Beyler, lutfen artik birakin su kalemleri... Masanin tam ustune, birbirizin onune koyun.

Hepiniz o kalemleri birbirinizin onune koyacak kadar degerlisiniz. Soylediginiz her kelime, yaptiginiz her davranis, her enerji...
Sadece kendinize ve birbirinize yaptiginiz o "Kelebek Etkisi"!
Kalemi koymadan onceki o suphe...
Ama fark ettim ki, niyetlerimizi bile goremeyecek kadar aciz oluyoruz.
Olmayan niyetleri yaratiyoruz, baskalarinin(!) niyetlerini aliyoruz.
Ustelik gercek niyetleri bilmek varken!
Ama aslinda kozanin icindeyken basliyor olay.
Daha cikmadan biliyoruz bazi seyleri.
O yuzden itmeye luzum yok...
Kanat cirpacak kadar yorgunuz ya da cirpamayacak kadar yeni dogmusuz.
O yuzden iyi ki varsiniz! 

Aksini soyleyenler, size minettar olmayanlar (ya da onlara yaradiginiz icin minettar olanlar!) ve sadece kendi kanatlarini umursamadan cirpip firtina yaratanlar... Size bir cift sozum var;

Unutmayin, siz de kelebeksiniz... Diger kelebeklerden ne istediginizi bilmiyorum ama o bir gunun sonunda kanatlarinizin altinda hic bir sey olmayacak! Geriye hos(?) bir meltem esintisi kalacak...

*Dogum gunleri ve dogmama gunleri...


Ilk konustugum gun

Ilk konustugum gunu animsadim. Diyeceksiniz ki "Insan ilk konustugu gunu hatirlar mi?". Tabii ki oyle zannettiginiz gibi degil.

1999'un Eylul ayiydi. Havalar yeni yeni serinliyordu. Dedem Agustos'un son haftalarinda zature olmustu ve ne yazik ki 29 Agustos'ta hayatini kaybetmisti. Ama ben kucuktum ve olan bitenden haberim yoktu, soylenmiyordu ayrica... Eve gelmistik, anneannemin evine. O gunlerde eve neredeyse hic gelinmiyordu, belli ki bir seyler yanlis gidiyordu zaten. "Dedem hastayken niye onu birakip eve gelelim ki?" diyordum icimden. Nitekim herseyi anlamistim o sure zarfinda. Goz yaslari, toplanan esyalar ve donuk, titreyen sesler kendini ele veriyordu. Onca kosusturmanin ve telasin, derin bir of cekip agirlikla koltuga coktugu o fisiltilari duymustum. Dert, tasa, kortizon, doktor, hastaneler, deprem, eylul yagmuru... Sessizlik hakimdi, tacet... Konusmam neme lazimdi? Dugumlenen bogazlari benim sesim ile acilmisti aniden. Ilk kez konusmustum  o gun surc-i lisan etmeden... Durmadan konusuyor ve tesekkur ediyordum oradaki herkese. Ses tonum dahi farkliydi, koyu, puslu.  Sanki O'nun yerine konusuyordum o gece, bakislari anlatiyordu... 

Sapka


Genelde Utaristan'a boyle seyler yazmam ama bu sefer icimden geldi...

Albumlerim ile ilgili planlarimi yapiyordum. Kendim icin bir konsept yaratmak istedim. 
Bu konsept tamamen Sapka'larim ile ilgili olacak. Dunyada sapka ile muzik yapan binlerce muzisyen vardir eminim. Belki de omru boyunca sapka ile gezenler bile vardir. Ama benim icin Sapka'lar farkli onemler tasiyor. Kendi logomda bile ici piyano tusu olan bir Sapka  dusunmuyor degilim. Omrum boyunca yapacagim butun albumlerimde su formati kullanmaya karar verdim; On kapaginda mikrofon standi usunte konmus olan bir Sapka! Tugla duvarlar, guzel bir spot isigi ve renkler... Ilk Sapka'm, ikinci, ucuncu, dorduncu... Yasadigim o son noktaya kadar... 

Her bir Sapka bana hayati ogretenler, kendimi kesfetmeme sebep olanlar, kaldirdigimda altindan cikanlar, bana muzigi yaratanlar olacak. Onlarin da kendi Sapkalari eminim ki vardir ama giyilenlerden degildir herhalde!


Herkesin boyle Sapkalari olmasi dilegiyle...