10 Mart 2011 Perşembe

Dunyali isleri bunlar...

Bana yapmam gereken bir sey oldugunu vurgulatmayin...
Olmayan bir sey icin olmus veya varmis gibi gostermeyin...
Gecen zamanin degerini baska lutuflara dayatmayin...
Aklinizdakini dolayli yoldan soylemeyin, sadece gercekten ne oldugunu bilin...
Beni anlamaya calismayin...
Kendinizi kandiracak gerceklikler ile yuzlesmeyin ve beni de kendi dogrulariniz ile kandirmayin...
Bazi seyleri aramayin cunku yoktur...
Beni kendiniz gibi yapmaya calismayin...
Istediklerinizi olmayan duzenin icinde duzenliymis gibi gosterip, uygulmaya koymayin...
Size destek veya kostek olmami istemeyin...
Yasamin mucizesini baska seylere baglamayin...
Ben olmadan beni dusunmeyin...
Bir seyin olmasi icin beklemeyin, sadece yapin...
Beni tanimayin, sadece ben oldugumu bilin...
Zihninizdeki egolar icin beni kullanmayin...
Yarattiklarinizi yok etmemi istemeyin benden...
Sizi takip etmemi istemeyin...
Burada ne yaptigimi bana sormayin...
Bilmediklerinizi bildiginizi bana soylemeyin...
Beni ayirmayin...

Sadece benim de burada oludugmu bilin...
Cunku ben dunyali degilim ben insanim...

1 Mart 2011 Salı

Birer Anlatma Sanatı Olarak İki Kardeş: Çeviri ve Aranje

Dinlediğimiz bir melodi bir şeyi anlatır mı? Kısmen evet… Hatta bu anlatılanı algılamak her insana göre farklılık gösterebilir. Müziği dinlemek; bir roman okuduğunuzdaki anlatımı algılamak ve kendinizden de bir şeyler bulmak gibidir. Kelimeler müzikteki armoniye benzerler. Kelimeleri ne kadar iyi tanır ve onları sahip oldukları kişilik doğrultusunda kullanırsanız o kadar iyi algılar okuyan kişiler. Bu, müzikte de aynıdır. Duyduğunuz her melodi aslında kendi içinde bir armoni taşır. Hatta bu melodideki temalar kendi içindeki tabii doğuşkanlar (armonikler) ile bağlantılıdır. Aslında bu çok enteresan bir noktadır çünkü melodiyi dinlediğinizde içinizde, daha doğrusu zihninizde ister istemez o müziğe dair bir armoni oluşur. Herkesin o melodiyi ve armoniyi algılayışı farklıdır. Hatta duygusal olarak kafanızda yaratılan o hissiyat bile. Kelimeler söz konusu olunca da bu böyle değil midir? Her kelime farklı çağrışımlarla geliverir insan zihnine. Yani müziğin ne kadar iyi anlatıldığı daha doğrusu yorumlandığı ile ilgili bir etki söz konusu ise, burada bestecinin ve/veya aranjörün(düzenlemecinin) payı da büyüktür.

Besteciler yazarlara benzer, çevirmenler de aranjörlere. Peki, bu ilginç bağ nereden gelmektedir? Çevirmenlik, kelimeleri veya cümle dizilerini bir dilde algılayıp başka bir dilde ifade etmek gibi gözükebilir ama aslında anlatılan şeyi çeşitli normlar çerçevesinde belki aslına en uygun belki de çeviri ürünle haşır neşir olacaklara en uygun şekilde yahut edebi bir eseri mümkün olan en güzel şekilde ifade etme sanatıdır. Tabii ki bu normlar birçok etmen ile şekillenir. Çevirmenler aynı aranjörler gibi, Türkçe bir metni yeniden düzenlerler. Güncel hale getirirler, çocuklar için uygun hale getirirler, kısaltırlar veya özetlerler. Bu anlayış, dönemin kültürüne göre farklılık gösterebilir. Eski bir anlayışı yeniye taşımak gibi… Müzikte de bestecilerin yapıtlarını düzenleme mantığı da çok benzerdir. Kimi zaman buna eski bir yapıtı modernleştirmek olarak, kimi zaman ise farklı bir forma sokmak olarak bakabilirsiniz. Eğer müziği yaratanlardan bahsetmek gerekirse, besteciler de birer düzenlemecidir, eğer yazarların da birer çevirmen olduğunu düşünürsek… Hatta güncel hayatta dahi konuşmalarımızın birer çeviri olduğu görüşü mevcut; zihnimizdeki varlıklardan, duygulardan kelimelere doğru yönelen bir çeviri. İşte bu noktada “yaratılan şeyi anlatma sanatı” ortaya çıkıyor. Müzikte melodinin işlenişi, ritmik yapısı, armonizasyonu ve orkestrasyonu, bu anlatma sanatını bize yaşatır. Bestecilerin müzik yaparkenki amacı yalnız bir şeyi anlatmak değil, aynı zamanda müziği yaşatmaktır. İnsanlar da bir şey okudukları veya dinledikleri zaman “onu” yaşarlar. Bütün bunları düşündüğümüzde ortaya çıkan şey, çevirinin sanat yönüdür.

Son olarak, eğer işin meslekî boyutuna bakarsak, düzenleme yapanların ve çeviri yapanların paylaştıkları ortak ve çok benzer bir nokta vardır. Bestecilerin ve yazarların bilinirliği, çevirmenlerden ve düzenleme yapanlardan daha fazladır. Bu oran o eserleri düzenleyen ve çeviri yapanların arz-talep çerçevesindeki iş yapma oranına neredeyse denktir. Günümüzdeki popüler kültürden örnek vermek gerekirse, önemli bir proje için yapılan aranje (ünlü bir sanatçının albümü gibi) ile çok satacağı kesin olan ünlü bir yazarın kitabının çevirisi, yapılan şeyin ekonomik değerinin normal piyasa değerine göre yüksek olması ve sanatçının/yazarın popülerliğinin altındaki pazarlanma tekniği ile ilintilidir. İşin ilginç yanı, aranjörler ve çevirmenler aynı kaderi paylaşırlar.

Sanat, hangi şekle bürünmüş olursa olsun, ister kelimeler ile gelsin bizlere ister notalar ile her daim bu mükemmel olmayan dünyayı mükemmel kılmaya çalışır. Fakat burada, sanatın kendi kaynağından gelip, içlerinden geçip gitmesine izin veren insanların haricinde bir de sanatçı, okuyucu/dinleyici kitlesi ve parasal kısmı yöneten gruplar gibi tarafların nazını çeken bir grup insan vardır bu dünyada. Onlar, varlıkları başka formlara sokmaya çalışan sihirbazlar gibidir. Kendi sihirleri arasında kaybolup giderler ve kimse onları fark etmez. Onların takdir edildiği çok az görülür ama bir yandan da görünmez olmaktan gurur duyarlar, bu işlerini ne kadar iyi yaptıkları anlamına gelir. Kimi zaman maruz kaldıkları sektörün ve okuyucu/dinleyici kitlesinin kötü muamelelerine rağmen bütün bu değeri bilinmeyen insanlar olarak, müzisyenler ve çevirmenler, sanatlarını anlaşılması güç bir sevgi ve bağlılık ile icra ederler. Usulca. Olması gerektiği gibi, sabırla.
Çünkü gizliden gizliye bilir ve sezeriz ki insanın yaptığı her şey insan içindir bu dünyada…

Utar Artun(%70) & Zeren Gürsoy (%30)
:)

*Degisim her zaman vardi. Ama  o gun daha buyuk atmisti bobin. Felegin tersine donmustu ruzgar gulu...