31 Ekim 2011 Pazartesi

29 Ekim 2011 Cumartesi

Kurdele

Siz...
Unuttugunuz bir seyi hatirlamak icin parmaginiza kurdele takarsiniz .
Peki ya hatirladiginiz bir seyi unutmak icin ne yaparsiniz?

26 Ekim 2011 Çarşamba

"Alti Numara"

Bize sesleniyor
icerilerden bir yerden.

Bazen dinlemiyorum onu,
bazense duyamiyorum...

Soyledikleri bir sekilde oluyor
Hic bir zaman "Ben demistim..." demez o!

Her seyi bilmez ama
senin hic bilmediklerini bilir, ogrenemeyeceklerini...


Sana soylemez,
senin ogrenmeni bekler.

Alti numara,
o hep ihtiyacin oldugunda bulamadigin yerdedir.

Basarisiz oldugun zaman
pis pis gulmez, zihnini sivazlar.

Basarili oldugunda ise,
gurur meselesi yapmaz, geri cekilir...

Alti numara,
icindeki bir dairede oturur.

Bir omurluk misafir gibi,
sen ayrilinca o da gider.

Seninle hic bir sey paylasamaz,
Cunku paylastigi tek sey sensindir.



Dilek Feneri


Gerceklesmesi icin daha ne kadar yukselmesi gerekiyor?
Isigini asla goremeyecegim kadar uzakta olmasina ragmen!
Tabii ya,
Ben bu dilegi kendimden diledim...


Ama,
Sanirim oteki dilegimi ben goremeyecegim.
Dilerim ki yeni nesillere nasip olur...
...


*Lutfen Utar, yoruldum artik...

22 Ekim 2011 Cumartesi

Dejavu

Cok kisa araliklarda gorulen ama aslinda uzun suren bir ruyadir bu.
Bazen yuksek nabizla uyanir kabus olarak nitelendirip. Ardindan o ruyanin icinde olmadigi icin rahatlik coker, nefes alir...

Ya da,

Olmak istemedigi o ruyadadir yine. Kabusun ta kendisi... Uyandigi o an, aslinda ruyanin kendi gercekligi oldugunu gorur. Ruya "dejavu etkisi" yaratmistir olmayan gerceklikte.

Ta ki uyanana dek...

*Gecmisi su an zannedecek kadar gercekti...

20 Ekim 2011 Perşembe

Kent (Kavafis'ten)


Kentlerde yasamaya basladigimiz gunden beri hayat ayni Kavafis'in dedigi gibi ilerliyor. Bazi seylerden uzaklastigimiz dogrudur sirf yakinlasmak ugruna. Peki ya kentin disina cikis? Guldurmeyin beni, ne oldugunu tabii ki biliyorsunuz...

"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın."

Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.

Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

Constantino KAVAFİS

18 Ekim 2011 Salı

Otomatik Pilot

Son zamanlarda otomatik pilot devreye giriyor.
Ama benim kullandigim gibi olmuyor ne yazik ki...

H'yat

Cinema Paradiso'yu andiriyorsun
bazen de catlak bardaktan sizan suyu
ya da govel basli ordegin cu** gibisin...


17 Ekim 2011 Pazartesi

Paradoks


Paradoks bu kadar guzel anlatilabilirdi;

Seni sevdiğimi göreceksin sevmediğim zaman,
çünkü iki yüzüyle çıkar karşına hayat.
Bir sözcük sessizliğin kanadı olur bakarsın
ateş de pay alır kendine soğuktan.

Seni sevmeye başlamak için seviyorum seni,
sana olan sevgimi sonsuzlaştıracak
bir yolculuğa yeniden başlamak için:
bu yüzden şimdilik sevmiyorum seni.

Sanki ellerimdeymiş gibi mutluluğun
ve hüzün dolu belirsiz bir yarının anahtarları
hem seviyorum, hem de sevmiyorum seni.

Sevgimin iki canı var seni sevmeye.
Bu yüzden sevmezken seviyorum seni
ve bu yüzden severken seviyorum seni.

Pablo Neruda

Simdi notalara dokmeye basladim. Senin gibi olmayacak biliyorum ama Sili'nin Lauca'sinda buldugum seni ariyorum kalemimin ucunda. Duymani isterdim...


*Matilde'ye sone 

12 Ekim 2011 Çarşamba

Daha ogrenecek cok sey var...

 
Mevlana'dan hayata dair;

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı ögrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladim sevdiklerimi. ..
Ağladım.

Yaşamayı ögrendim.
Dogumun, hayatın bitmeye başladığı an oldugunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar oldugunu
ögrendim.

Zamanı ögrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacagını,
zamanla barışılacağını, zamanla ögrendim…

Insanı ögrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler oldugunu…
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.

Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı oldugunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kuruldugunu
ögrendim.
İnsan tenini ögrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde oldugunu ögrendim..

Evreni ögrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektigin ögrendim.

Ekmeği ögrendim.
Sonra barış için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.

Okumayı ögrendim.
Kendime yazıyı ögrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı, kendimi ögretti bana…

Gitmeyi ögrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı ögrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektigine aydım.

Düşünmeyi ögrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi ögrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yikarak düşünmek
oldugunu ögrendim.

Namusun önemini ögrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el
sürmemek oldugunu ögrendim.

Gerçegi ögrendim bir gün…
Ve gerçegin acı oldugunu…
Sonra kararında acının, yemege oldugu kadar hayata da
lezzet kattığını ögrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya …
Kalp durur …
Akıl unutur …
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur …

MEVLANA

11 Ekim 2011 Salı

T




Yesil: Ben hep yesilde kaldim zaten. En cok kullandigim o oldu.  Sanatsal bir hat... Her yere baglanir. Butun diger renklerin anasi gibidir. Alisveris ve guzel yemekleri de cabasi... Cogu veda da bu hatin yakinlarinda olur.

Mavi: Pek kullanmadim ama okyanusa yaklasip karsidaki kitalari gorebileceginiz yerlere sizi goturur. Rengi gibi denize dogru gider adeta ya da gokyuzune gonderir kimilerini.

Kirmizi: Bana hep yolculuklari hatirlatir... Her gidisimi, her gelisimi... Zamanin hizli gectigi tek hattir benim icin. Duragin sonu kafanizi karistirir cunku ikiye ayrilir, ayni 2 farkli sonu olan romanlar ve filmler gibi.

Turuncu: Cok guzeldi... Ayni o portakal gibi.

Gri: Hic kullanmadim kismet olmadi. Cemberinde gul bile oyamadim.

Mor: Cok uzaklara gider... Dunya gelirinin %80'ine sahip olan insanlarin bir kismi bu hattin son duraklarina yakin otururlar.

Siyah:  Yurudugun kadar dusunursun...

10 Ekim 2011 Pazartesi

Bilir misiniz?



Bazi seyler vardir... Sadece yasadiginiz surece bilirsiniz. Size verilmemis olan bir hediyeyi acmak gibidir aniden. Beklediklerinizle ve beklemediklerinizle suregelen bir hayat. Kucuk bir nokta gibi ama ici sinirsiz ve kalici. Hepsini birlestirdiginizde kendi tablonuzu gordugunuz, zaman zaman bakmayi unuttugunuz, ilgi gostermediginiz o tablo... Belki zamanla biraz asinmis olabilir. Renkler solmus, canlilik gitmis, parcalara dagilmis ve derinlik kaybetmis olabilir. Bir sanat eseri gibidir hayati yasmak... Iste bu kendi kitabiniz, kendi tablonuz; yani kendiniz... Bildiklerinizi bir tuvale dokun bugun, bilmedikleriniz ise tuvalin beyaz bosluklarina birakin, kendisi gelecektir zaten.

Bilmediklerimi dusunuyorum bazen... Belki de kimilerine gore bilmemeyi tercih(?) ettiklerimi. 
Saatime bakiyorum da simdi, zaman ilerliyor benimle birlikte ve bir gun onu birakacagimi biliyorum. Sizler gibi bakiyorum. Belki siz baktiginiz an farkli, goreceli olan zaman dilimlerinde ve yerlerdeyiz ama hepimiz bir sekilde ona bakiyoruz. Gunese ayni anda birlikte bakabilmek gibi. Orada sicak ama burada soguk. En azindan bunu biliyorum simdilik!


Peki, siz bilir misiniz?
Gokyuzunden gelen o kirmizi suzmenin kirik-dokuk duvarlara vurdugundaki o hazzi paylasmayi,
Ruzgarin ensenizden carptigi anda cakil taslarina basip, onun acisi ile birbirinize bakip gulumsemeyi,
Bir Eylul ayinda gunes dogmadan onceki sessizlikte ve sukunette, sararmis ve kirilgan yapraklarin ustune uzanip onlarin sesini dinlemeyi,
Yapilmamis olan muzelerdeki henuz yasamamis olan insanlara ait olanlari gormeyi,
En iyi bildiginiz filmi bir kez daha izlerken aslinda hic bilmediginizi,
Her gun onunden gectiginiz o kosedeki restorana hic bir zaman gitmediginizi fark etmeyi,
Aslinda bizim hic karsilasmadigimiz o yillari,
Denizin ustune uzanip ayi uzun uzun seyrederken, gunesin dogumuna dek muhabbet etmeyi,
Ozur dilemenin ve tesekkur etmenin aslinda ne kadar da ulvi bir guc oldugunu,
Sarilmak istediginiz o an sarilabilmeyi,
Onlarin yasadigi yerlere gittiginizde "onlar" olmayi ve susmayi,
Ne kadar birlikte olsak bile aslinda yalniz oldugumuzu,
O kokuyu,
Kahveyi, cayi hatta cok gordugunuz bayat bir simiti,
Tam yaninda olsaniz bile ozlememeyi,
Olmayi cok istediginiz o yere gidebilmenin getirebilecegi mutsuzluklari,
Kimi zaman geri donmemeyi,
Bazi seyleri paylasamamanin verdigi dayanilmaz hafifligi(!),
Onunla birlikte gozlerinizi acip, kapatmayi,
On tarafi ana-baba gunu olan posta kuyruklarini, 
Sonsuzluga dek uzanan tren yolculuklarinda Alp daglarinda verilen kisa bir molada sicak cikolata icmeyi,
Thomas More'un utopyasinda, Eflatun'un devletinde yasamayi,
Madagaskar'da Tesla olmadan mucadele etmeyi,
Romanlarda kaybolmayi,
Hic bilmediginiz dunyalarda kendinizi bulmayi,
Onun aslinda dogru veya yanlis olmadigini,
Aklinizin oyunlarina (s)istem-disi bir bicimde yenik dusmemeyi, 
Meleklerin kanat cirpisini,
Karincalanan zihninizi zamana birakmayi,
Imkansiz denileni gercek kilmayi, 
Tuttugunuz o sozlerin enginligini ve sonrasindaki dinginligi,
Hic bir zaman birakma- dediklerinde birakmamayi, lakin...

Bilir misiniz?
Sanirim ben pek bilmiyorum...

Conversation With Myself I

Kendimle yaptigim bir sohbetin muzige donusmus hali... (Duymak icin ustune tiklayin...)

Goz Mezesi



Goz mezesi... Cok guzel bir sey aslinda. Tadina doyum olunmaz bir gokkusagi toplulugu gibi. Ehl-i keyif esliginde keyf-i keder olur butun masadakiler. Her renk hayattaki dostlarin derman yollaridir ayri ayri.

Peki ya goz mezesi olmak? Bunun icin ayni seyleri soyleyemecegim...
Bazilarinin "goz mezesi" oldugunda masadan firlatilip atilirsin bir koseye. Kirilirsin... Aslinda goz mezesi olamadigin icindir o masadaki olusun, akibetin veya yoklugun. Tadindan yenemedigin icin masada yoksundur artik. Baska mezeler ile degistirilirsin. Belki biraz yillandigin icindir, belki de damakta artik aci bir tat biraktigin icin, ya da artik gereksiz bir fazlalik oldugun icin. Altinda durdugun tabak kirik olsa bile bir daha kirilir, bir daha, bir daha... Tuzla buz olursun o kosede. Sonra uzerine dogru bahsis ile calisan ufak-sevimli bir cocuk gelir ustu-basi sararmis ve saatlerce calismaktan elleri yasindan buyuk bir bicimde. Bir cirpida seni supurgesiyle temizleyiverir o koseden. Kalan artiklarini tuz ruhu bile temizleyemez. Neyse, boyle bir sey iste "goz mezesi" olmak... 



Gelelim gercek goz mezesine;

Yahya Kemal, her akşam sofrasını "kuş sütü eksik" kurdurur, ama çoğuna el bile sürmezmiş... Lakin sürsün, sürmesin hepsi hesaba yazıldığı için şef garson, şaire, şimdiki deyimle "kıyak yapmış", sofraya kırmızı turp koymamış... Yahya Kemal gelmiş, oturmuş masaya şöyle bakmış garsonu çağırmış:

"Nerede kırmızı turp?"
"Efendim dikkat ettim yemiyorsunuz da..."
"Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onların bazıları benim göz mezemdir!"

1 Ekim 2011 Cumartesi

Bazen oyle seyler hissediyor ve yasiyorum ki, ne kadar sozluklere de baksam, ansiklopedileri de karistirsam, sanatsal ve edebi varliklara da baksam hic bir tanimini bulamiyorum. "Iste bu!" diye onu bulacagim andir belki, bu hayatta beklenmedik olan o sonsuzluklara bakmak. Gozum kapatildiginda, agzimi acip tek kelime bilmeyen cocuklar gibi kalacagim o beyaz ve parlak duvar kagididir belki.

Ben ki, seni yasatmaya calisacagim burada oldugum surece. Onumu gormeden yurudugum ucurum kenarindaki bosluklara attigim tum adimlari dolduran seni.