29 Temmuz 2011 Cuma

Of!

Bir Of! çeksem karşıdaki dağlar üstüme yıkılır... Her seferinde altında kalırım ben...

25 Temmuz 2011 Pazartesi

?

A: Sana bir yalan soyleyeyim mi?
B: Tabii ki...
A:
B: Hmm... Tamam sagol!!!

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Stepne

"... ve stepne yavas yavas devreye girer. Boylece asil lastik ..."




*Stepneyi kullanmayi basladigin zaman "Asil Lastik" paramparca olur. Uzun yola giderdi ikisi de. Ama birisi uzun yola Stepneyle gidilmeyecegini bilemedi... Asil lastik ise, neyse, durumu hala iyi degil...

Ego degildi, gercekti...

17 Temmuz 2011 Pazar

Matilde'ye Sone



Ben geldim.
Senin icin,
Tam buraya,
Mavi noktaya.
Dunyanin tam ortasina indim.

Peki ya sen?
Sen nerelerdesin simdi?
Yine hangi bedeni ele gecirdin?
Yine tanimadigim, goremedigim sen…
Yine kimlerle sevisiyorsun?

Ben seni istemeden sen beni isteyeceksin yine.
Ben seni aramadan sen beni bulacaksin.
Isgal edecek, abluka altina alacaksin istemeden.
Bana ne yaptigini fark etmeden.
O kisi simdiki “ben” olmasam bile…

Onceden siyah,
Belki yesil-ela ve mavi…
Sonra kahve,
Sonra da cikolata da kaldim…
Simdi ise, bilmiyorum…

Sadece istasyonda bekliyorum.
Seni degil, merak etme.
Bindigim trenin ilk ve son duragi olan;
Yine bindigim yer!
Sen degildin zaten o duraktaki.

Fransiz balkondan asagi baktim gecen gun,
Seni gordum yine…
Zannetim belki de?
Yasam olan herseyin icinde olabilen sen,
Bi tek benim icimde yoktun.

Ama, butun gucumle siddetli bir nefes verdikten sonra dahi,
Hep derinlerde bir yerlerde kaliyorsun.
Atom-alti parcaciklarima islenmis gibi…
Verecegim son nefese kadar olan,
Soluksuz bir mucadele gibi.

Asla gozlerime aynadan bakamazdim ben.
Onlar yansitmazdi ruhumu, beni; sadece bedenimi.
Ama senin gozlerine baktigimda,
Bana gozlerimi tum gercekligi ile yansitir.
Cunku tek ve sonsuzluga bakabildigim gozler onlar…

Sen benim kaderim,
Tanrim,
Rastlantim,
Kaosum,
Paradoksum,
Yalnizligimsin…

Sen,
Rahibe Teresa’sin,
Maria Curie’sin,
Hypatia’sin,
Kleopatra’sin,
Nene Hatun’sun,
Ve daha sayamadigim niceleri…

Bazen cok eslisin, bazen tek.
Konusunca susturulan, ezilen…
Susunca da konusturulansin.
Hatta yuzune kezzap atilan!
Sen kadinsin, annesin,
Kucuk bir kizssin…

Sen Matilde olamasan bile,
O sensin…


* Bir insani bu kadar cok dusunmek, ozlemek, normal midir?  Gormeden gormek, bilmeden bilmek? O gecen her bir dakika boyunca hem de. Olagan sevgimin disinda bir sey bu. Surekli yogunlasan ve artan. Benim kendi zaafim; Cikolata'da kaldim...

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Cozumsuzluk Paradoksu

Eğer aradığınız çözümler sürekli "çözümsüzlük paradoksu"ile sonuçlanıyorsa, bilin ki çözümü o değildir...

Niye degildir?


Bazen insanlar cozum aradigini zannederken problemi buyuturler ve problem icinden cikilmaz hale gelir kontrolsuz bir halde. Icinden cikartacak cozume ulasmak icin daha fazla psikoljok, sosyolojik ve kimyasal olarak zaman kavrami icinde kaybolup dururlar. Her zaman cozum bulduklarini kanaatine varirlar. Ama bazen unuttuklari sey bulduklari cozumler baskalarininin problemi olabilir. Bunun farkina vararak cozum bulma sureci de insanoglunun dogasinda olmadigindan; konusarak anlasma, okuyarak anlama-algilamak gibi nitelikler sadece belirli oranda ve belli dallarda basarili olmaktadir . O zaman yaptigimiz herseyin ister istemez paradokslari yaratan donguleri oluyor demektir -bir kelebek etkisi edasi ile. Ve iste bu noktadan sonra evrende farkli bir surece giriliyor.

Bu surec nedir?

Sureci kisaltmak ve zaman kavraminin farkina varmamak mi?
Yarattigimiz etkilerin nasil bir tepkiye neden oldugu mu?
Anlasilmayi beklerken hep ortak noktalar aramak ya da farkinda olmadan bulmak mi?
Hic konusmadan dusunmek mi ?
Vizyon'daki butun olgulari niteliksiz olarak degerlendirip, on-yargi yaratip, leyhine cikar aramak mi?
Varligini sorguladigimiz yargilar uzerinde zamansal bir surec betimleyememe yetenegimiz mi?
Veya bunu yorumlarken empati yapamamak mi?
Hic yokken bir daha var olmamaya dogru gitmek mi?
Kaldigimiz yerden yeniden baslamak mi ?
Deger yargimiz ile neyi degerlendirdigimizin farkinda olmak ve gercek degerin neye verilmesi gerektigi boslugunu doldurarak mi?


Ya da ,

Bunlarin hepsinin var oldugu ama aslinda hic birinin o kucuk mavi noktadaki hayat kavrami kadar anlasilabilir ve deger verilebilir bir mucize olmadigi olasiligi mi ?
Zaman’da geri – ileri yaparken filmin koptugu yerden cikacagi anin su an oldugu gercegine dayanarak , ikinci bir etki icin tepkinin bir daha o gelmeyecegi o ani yakalamak mi ?
Toplulugu yaratan bireysel bilincin tamamen yapay temellere dayatilmasi gerekliligi mi ?
Bunlarin hepsinin sorumlusu; Yok etmek icin yaratmak ile var etmek icin yaratmak arasinda cambazlik yapan insan mi, ?


Veya hic baslamamak mi…


Peki ya asil cozum nedir ?

|(*)





(*)Dip not: Iste bu noktadan sonra ekrandaki yazi imlecinin saatlerce, yillarca, hatta belki tarifi insanlik icin bile olamayacak bir uzunlukta yanip-sondugunu goruruz, ta ki gucu tukenene kadar…


* Benim de yapabilecegim bir sey olmaliydi. Bir cozumu olmaliydi!  Cok istemistim ve Beyaz Nokta'yi yarattim ama ne yazik ki olmadi... Daha guclu olmaliydim!