20 Aralık 2011 Salı

214. Sone


Atlantik uzerinde ucan bir kayiktan yaziyorum.
Gok yuzu alacakaranlik.
Bu karanliktaki derinlerde hala avlananlar var.

Sorma niye 214. Sone diye.
Her gunun, ayin, yilin soneleri vardir.
Yazilan, yazilmayan.
Yazdikca silinen…

Bazen enseme soguk bir hancer saplaniyor.
Nereden geldigini goremedigim bir hamle.
Belki bir seftali kokusudur?
Ya da Charles’da yuzen kelimeler?
Eflatun rengi dusunceler sarmis dort bir yanimi.

Yumurta, domates ve kekik.
Hatali yazilmis makaleler,
Eskimis trenler,
Ay isigini icine alan enkaz halindeki eski bir oda,
Havlular ise yerlere atilmis,
Mayalardan kalma bir yuzuk,
Kopuk,
Biraz da Pablo Neruda…

Sila hasreti cekeriz biz,
Hatta henuz gidilmeyen yerlerin ozlemini.
Kurekler cekilir karaya dogru.
O yuzden sansliyiz biz…
Ulasmak istedigin yildiza ulasmak,
Eskisi kadar muhim degil.

Yine bir yerlere gidiyorum ben.
Bekleyenler var,
Tat farkli,
Nabiz dusuk…

Oyle iste…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder