25 Ocak 2012 Çarşamba

Sarap

Sarap sisede durdugu gibi durmuyor derler. Ben ise durdugu yerde nasil durdugugunu merak ederim. Asil, uslu ve huzurlu... Bazen bir odanin kosesinde, rafta veya bir mahsende bekler, zamani geldiginde acilmak uzere... Hepimizden yasli olanlari da vardir ayni eski cinarlar gibi. O mahsende yuz yillarca uyurlar. Isik gormeden, ses duymadan, nefes bile almadan. Gun gelir, yillarin verdigi agir-baslilikla degerinin verdigi kadar kagit parcasina huzuru bozulur. Bir insan onu yapip mantarini kapatmis, dinlenmesi icin yuvasina koymustur. Evvel zaman sonrasindaki baska bir devrin insani o mantari acar. Belki entellektuel derecede genel kulturu vardir, belki sinirsiz parasi olan bir fanidir, belki merak , belki de sirf alkol almak icin... Sarap, uzun bir aradan sonra ilk sarsintilari yasar, dogum sancisi gibi. Ne olup bittigini daha anlamadan kadehlere bosalir. Kimi yudumlar siirlere donusur, kimisi muzige, kimisi devlet meselelerine cozum olur, kimisi ask yapmaya yarar, kimisi olume sebep olur, kimisi agizda essiz bir tat birakir, kimisi nese katar, kimisi keder... O gecen yuzyillar bir anda kaybolup gitmis midir?  Kimse onun biraktigi yillara kadeh kaldirmaz... O baskalari icin kendi ayaga kalkar, selam verir ve sahneyi terk eder.

Sarap olmak vardi,
yasadim diyebilmek icin...
Serefe!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder