27 Şubat 2010 Cumartesi

Insan...

İnsanlar, popüler kültür’ün ve dünyayı tedvir eden siyasi-ekonomik değişimlerin etkisinde kalarak gerçek toplum anlayışından kopuyor ve kültürel miraslarını farkında olmadan kaybediyorlar. Kendi dilini kaybeden bir toplumu düşünelim. Gerçek kültürünü ve tarihini kaybeden toplumlar mutlaka kendi ülkelerinin yok olmasındaki tek sebep olurlar. Bu konuya duygusal-zekâ ile baktığımızda gerçek milliyetçiliğin ve dil sevgisinin ne kadar önemli olduğunu görürüz. Ama mantık çerçevesinde incelersek dil’in insan zekâsının ve evriminin en büyük yaratıcılık örneği olduğunu biliyoruz. Dil, Kültür’ün ve uygarlıkların temelini oluşturur. Konuyu Evrim teorisinin doğrultusunda incelediğimizde, günümüzde devam eden düşünsel gelişme’nin asla geriye dönmeyeceğini bildiğimiz için, gelecek zamanki toplumlara kültürel mirası bırakacak toplum’un kültürel yapısından ve zekâ seviyesinden emin olmamız gerekiyor. Toplumu oluşturan bireyler kendi uygarlıklarının bir gölgesi olmaktansa o uygarlığın bir parçası olmalıdır.

İnsanoğlu’nun dünya da hüküm sürmeye başladığı dönemlerde artık prehistorik çağ mantığını aşan düşünce sistemi, yarattığı kültürel, ekonomik ve bilinç-altı sömürgesi sistemiyle birlikte dillerin yayılmasındaki önemli toplumsal vakaları oluşturmuştur. Bunlar “reptil (sürüngen) beyin”in tehlikeli yapısının insana nasıl işlediğinin en önemli (tarihsel) göstergesi olmuştur. Dil ve kültür’ü insan zekâsının ve reptil beyinin oluşturduğu bir miras, insan ise evrenin kaotik yapısının yarattığı müthiş bir organik yapı zinciri olarak algılamalıyız. Belki insanlık tarihi bu inanılmaz yaratıcılık sitemiyle oluşmuştur. Ve biz bu zincirin bir parçası olarak bu evrimi sürdürüyoruz. Ama ikinci bir alternatif olarak insanların yarattığı inanışa göre Tanrı’nın temennisi ile bütün hayat zincirinin oluştuğu. Bu iki seçeneği de birer mantık hatası olarak değerlendirebilir ya da doğru bir düşünce sistemi olarak görebiliriz. Ancak gerçek kültür aslında insanın her zamanki düşüncesi ve üretici zekâsıdır ve bunu sadece zamanın getirdiği değer kavramı belirtir. Bunun aksi ise gerçek toplumu oluşturmayan hoş ve bir o kadar da boş şahısları temsil eder. Bunun topluluktaki gerçek oranı bir beyinin fikir üretme oranına eşit olsa sadece birkaç ülkeden bahsederdik. Nitekim bu oranın gerçekliğini ülkemizdeki insanlarda düşünürsek kültürümüzü ve dilimiz daha ne kadar savunacağımıza karar vermemizi şiddetle öneririm. Dilimizin sömürülmesi ve kayıp olması popüler kültür’ün sayesinde zamanla hızlanıyor. Yeni nesillerin duygusal-zekâ’larını yanlış yönlendirmeleri ile eğitimlerinin yetersiz olması birleşince ortaya toplumsal yozlaşmaya yüz tutan bir ülke tablosu çıkıyor.

Evrim devam ettiği sürece yeni uygarlıklar ve diller olacaktır, ama hiçbiri gerçek kültürlerinin yaşadığı dönemi algılamayacaklar ve yok olacaklardır. Rastlantılarla dolu bir evrende her şeyin olma ihtimalini varsayarsak, insanların hayattaki yaptıkları her hamle, o düzenin gerçek parçası olmayan düşünsel rastlantıların yarattığı ihtimaller zincirine dahil olur. Belki bu ihtimaller milyarlarca olabilir, ama en isabetli olan hamle o insanların fikirlerindeki yapıyı olumlu olarak değiştirecektir. Ve o zaman “gerçek kültür”ün ve “gerçek İnsan”ın değerini keşfedebiliriz. Şunu unutmamalıyız ki insanlar reptil bir beyine sahiptir ve o her zaman faal durumdadır. Tıpkı İnsanoğlu gibi….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder