3 Mayıs 2012 Perşembe

En zor yolculuk


Ellerimi cebime atip yurudugumde ellerimin kayboldugu bir gundu. Ne ellerimi bulabildim, ne de kendimi… Dev bir demir parcasi elime carpti. Sarsintilar, sancili bir kapinin kurtulus anahtari sanki. Elim orada dugumlendi, demir yigininin altinda kaldi. Cikartamadim, kurtaramadim onu…

Bilmedigim kentlerin hic yasamadigim insanlari ile yasiyordum. Uc saat kalmisti ancak bende hissedilen uc yil gibiydi. Bekliyordum arada bir, dis dunyanin nasil gorundugunu bilmeden ic dunyasinda kalan bir Polyanna gibi. Gectigim yerlerden sayisiz kere yeniden gecerken, gecmisten gelen kareler kapatti onumu. Binalar, zeminler… Bibirine baglandi hepsi kusursuzca! Tanri olmaliydi farkli zamandan gelenleri bir zaman havuzuna toplayan. Butun yasantim ve kentlerim o kucucuk kasabaya zincirlenmisti. Yapmam dedigimi yapmis gibi kuruyordum. Parca parca kopuyordum dunyadan. Genzim, yasam kaynagim olan suyu o ana kadar sanki hic icmemiscesine iskence ediyordu bana. Susuz biraktin bedenin!  Yasam kaynagindan cok onu ceken miknatislara kaptirdin kendini!

Su oldum… Hic bu kadar acitmamisti su, rahatlattigi kadar. Yasami verdigi kadar benden verdigini de almisti o anda. Su arayan telef olmus bir surunun meteor carpmasi sonucu kaynak suyunu bulmasi kadar mucizeydi. O uc saatlik bir yolculuk degil, goc olmustu benim icin. Nereye oldugunu ise, bilmiyorum …  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder