Ellerimi cebime atip yurudugumde ellerimin kayboldugu bir
gundu. Ne ellerimi bulabildim, ne de kendimi… Dev bir demir parcasi elime
carpti. Sarsintilar, sancili bir kapinin kurtulus anahtari sanki. Elim orada
dugumlendi, demir yigininin altinda kaldi. Cikartamadim, kurtaramadim onu…
Bilmedigim kentlerin hic yasamadigim insanlari ile
yasiyordum. Uc saat kalmisti ancak bende hissedilen uc yil gibiydi. Bekliyordum
arada bir, dis dunyanin nasil gorundugunu bilmeden ic dunyasinda kalan bir
Polyanna gibi. Gectigim yerlerden sayisiz kere yeniden gecerken, gecmisten gelen
kareler kapatti onumu. Binalar, zeminler… Bibirine baglandi hepsi kusursuzca!
Tanri olmaliydi farkli zamandan gelenleri bir zaman havuzuna toplayan. Butun
yasantim ve kentlerim o kucucuk kasabaya zincirlenmisti. Yapmam dedigimi yapmis
gibi kuruyordum. Parca parca kopuyordum dunyadan. Genzim, yasam kaynagim olan
suyu o ana kadar sanki hic icmemiscesine iskence ediyordu bana. Susuz biraktin
bedenin! Yasam kaynagindan cok onu ceken miknatislara kaptirdin kendini!
Su oldum… Hic bu kadar acitmamisti su, rahatlattigi kadar.
Yasami verdigi kadar benden verdigini de almisti o anda. Su arayan telef
olmus bir surunun meteor carpmasi sonucu kaynak suyunu bulmasi kadar mucizeydi.
O uc saatlik bir yolculuk degil, goc olmustu benim icin. Nereye oldugunu ise,
bilmiyorum …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder